Sinekli Hikaye
- 1
- Aman Tanrım! Ben bu dili ilk defa duyuyorum… Nece konuşuyor bu iki kadın ?
İnstitut pasteur/sante hopital et sante hotel. Bu kara yüzlü…sarmaşıklar
arasında kaybolmuş… hüzünlü ve alabildiğine yaşlı binanın 5. katındaki
terastayız. Bütün canlı varlıklar, güneşin olası zararlarından korunmak
için,güneş şemsiyelerinin ve teras duvarlarının gölgesine sığınmışlar.
Sığınmak en nazik deyim olarak seçilip, yazar tarafından okuyucuya sunulmuştur.
Aslında bu yaratıklar, sığınmış değil saklanmış bulunuyorlar. Üstelik bu
davranışları kendi tercihleri bile değil. Onlar korkuyorlar.
Korku kokularıyla ağırlaşmış kanatlarıyla, en az bina kadar kasvetli gövdesini taşımakta zorlanan nemli bakışlı karasinek ayakta durmakta olan iki kadının konuşmalarını duyduğunda kulaklarına inanamadı. Onları çok iyi duyuyordu, ama anlayamıyordu. İki aylık yaşamışlığında ilk kez başına gelen bu gerçeğe inanamadı önce. Silkelendi…titredi..tekrar dinledi….vızvızvız… - Hayır hayır anlamıyorum.. Tanrım…Yoksa hasta mıyım… Bay Pasteur, acaba…acaba hastalık bana da mı bulaştı.. Hey monsieur… Bu mümkün mü ? Uzaktan gelmişler… Sevenler, sevilenler…kilometrelerce geride kalmış… Kara bir yazgıyı ak etmeyi umarak düşmüşler yola.. Bir hırka bir urba. Bir de dönüş bileti getirmişler yanlarında. İki kadın ayakta…gölgede oturacak yer kalmamış… Birbirlerine bakıyor ve gülümsüyorlar. Uzun boylu, gözlüklü ve elinde resim defteri olan…daha kısa boylu…daha ciddi ve daha hüzünlü olanın koluna giriyor usulca… - Aboş.. Gel şu duvarın dibine yere oturalım..sırtımızı duvara dayayalım.. Şu asma yaprakları yüzümüze değsin.. Yaprakların arasından güneş…yanaklarımızı okşasın. - Olmaz! - Bence olur. - Saçmalama. - Ah Aboş…sen eskiden beni anlardın. - Aboş eskidi artık kızım..eski Aboş kalmadı. - A, evet Aboş…değiştin…kilo aldın.. Yüzünde çizgiler var ve sen erkekleştin. - Nee? - Sakalın çıktı Aboş…üstelik kalbin de boş. - Eee başka başka… - Veeeee köşedeki doktor sana bakıyor Aboş. - Hayır sana bakıyor. - Yanılıyorsun Aboş olamaz. - Neden olmasın? - Olamaz çünküüüüüüüüüüü… - Eee… - Biraz önce bana, senin evli olup olmadığını sordu. - Hadi oradan şapşal… Bence seninle konuşma bahanesi yaratmıştır. - Aman Aboş…dulsun dul kal inşallah… Kalbin, kolların…yatağın…tenin boş kalsın emi. - Sağol canım! - Birşey değil…üstü kalsın… Devam edip ağzımı yoramam… Çünkü sen unutmuşsun. - Neyi unutmuşum? - Aşkı Aboş, aşkı… - Ama sen biliyorsun, öyle mi? - Evet Aboş biliyorum… Şüphen mi var? - Hayır canım şüphem yok.. Aşkların en güzeli sanal olanıdır, dersen hiç şaşırmam. - Hayır…bilemedin işte.. Aşkların en güzeli…sarmaş dolaş...dudak dudağa…ten tene yaşanandır. - !! - Ne o Aboş..sevmedin mi? Beğenmedin mi, bu fikri? - Yooo fikre itirazım yok ama…çok içten söyledin… Yaşamış gibi… - Aboş! Ya sen çok zeki bir kadınsın … Canım. - Dur deli kız dur…bırak… Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş…zekamız sizin tasdiğinize kaldıysa…yatıp ölelim daha iyi. - Yok Aboş, sen bundan değil ama sevgisizlikten öleceksin…hem de benden önce… Bense yaşayacağım Aboş…aşkla yaşayacağım… Duydun mu Aboş, ya-şa-ya-ca-ğım. - İnşallah. - İnşallah maşallah…yaşayacağım Aboş.. Hey millet!… Sizi gidi korkaklar!.. Ben sizden biri değilim. Ben aşığım, ben yaşayacağım. Bu kara binanız, bu kasvetli tavırlarınız beni hiç korkutmuyor. Hey doktor! Sizin hangi ilacınız sevdiğimin bıyıklarından daha iyi ilaçtır? Hey bayım, gülümseyin! Hayat çok güzel. - Sus deli kız bağırma, herkes bize bakıyor. - Evet Aboş…sen de benim yaptığımı yap… Gülümse ve arkamdan gel.. Herkesle tanışmış olduk işte fena mı? - Mine sen delisin. Hep deliydin ama şimdi farklı. - Evet farklı Aboş, hem de çok farklı. Korku dolu karanlık yüzlerde beliren bir anlık merak. Kısacık bir an, yine bakışlar gölgelendi… Yine sessizlik çöktü…güneşlenilmenin yasak olduğu güneşlenme terasına. İki kadın açık kapıdan içeri girdikten sonra, yerinden kımıldayan tek canlı tombul kara sinekti. Önce gerindi...tembel tebbel esnedi…ağır ağır kımıldadı…kara kanatlarını açtı…havalandı. Hiç tereddütsüz. İki kadının az önce çıktıkları kapıya yöneldi ve arkalarından hızla uçtu. Onlara yetişmeye çalışırken şarkı söylüyordu…vızvızvız… - Eveet…bu dili bilmiyorum…ama ben bu binanın sağ kalmış tek kara sineği isem…inadım inat bu dili öğreneceğim… Hem de o gözlüklü kadından öğreneceğim… İçimden bir ses…onunla gidersem…çok eğleneceğimi söylüyor… Binanın tek kara sineği tam kapıdan içeri girmişti ki...otomatik kapı kapandı. Ezilmekten son anda kurtulmuştu…derin bir nefes alıp, hedefinin sağ omuzuna kondu sessizce. - Oh be! Az daha kapıya sıkışıp ölüyordum…KİMSE ZAMANSIZ ÖLMEK İSTEMEZ.. BEN DE İSTEMEM… SİNEK OLSAM BİLE! |